Translate

20 Şubat 2015 Cuma

Fırat Üniversitesi Dereceye Giren Mezun Öğrencilerini Ödüllendirdi…




Teknoloji Fakültesi
1-   Nevfel Yunus Coşkun
2-   Erdi Buluş
3-   Şifagül Demiryürek

Yazar:Reşat COŞKUN                                                              resatcoskun@hotmail.com
13/04/2013 
                                                 Sultanın Oğulları


  
Biz üç kişiydik: Fatih ÇELİKPAZU, Nevfel Yunus COŞKUN ve Reşat COŞKUN. Üçümüz de aynı sultanın sadık sevenleriydik. Sultan Abdülhamid Han Türbesinde Yasin Suresi’ni okumuş, içimize doğan muhabbetle saltanat sürdüğü Yıldız Sarayı’nı görme arzusuyla yola koyulmuştuk. Beşiktaş’tan sarayın olduğu semte doğru yürürken gelip geçenlerden Yıldız Sarayı’na dair malumatlar almaya çalışıyorduk. Gel gör ki çoğu zaman sorularımız cevapsız kalıyordu. İstanbulluların çoğu Yıldız Sarayı’nın yerini bilmiyorlardı.  Bu durumda ziyadesiyle bizleri üzüyordu. Bu arada ekibimiz dağılmış Çırağan Sarayı güzergâhınca aramızdaki mesafe bir hayli açılmıştı. Çırağan Sarayı’nın önünde görünüşüyle güven veren bir şahsı özür dileyerek durdurdum. Yıldız Sarayı’nın adresini bize tarif edip edemeyeceğini sordum.
Söz konusu şahıs: ”yıldız Sarayı’nın müdürüyüm. Çırağan Sarayı’nda biraz işim var beklerseniz sizleri oraya götürebilirim, dedi. ”Göz ucuyla arkadaşları süzdüğümde bir hayli uzaklaştıklarını fark ettim. Onları kaybetme korkusuyla; sarayın tarifini alarak oradan uzaklaştım. Telaşlı adımlarla grubu yakaladım. Almış olduğum tarif üzere yürümeye başladık. Epeyce yol aldıktan sonra önümüze çıkan tepeye doğru kan ter içinde tırmanmaya başladık. Zirveye ulaşmamızın vermiş olduğu sevinç kısa sürdü. Saraya dair sorularımız burasının Yıldız Parkı olduğuna dair  cevaplarla hüzne dönüştü..
Tekrar gerisin geri dönüp, tarif edilen ikinci tepeye doğru yola düştük. Birinci tepenin yorgunluğuna ikinci tepenin dikliği eklenince neredeyse adım atacak mecalimiz kalmamıştı. Ancak söz konusu olan ülkenin sultanından çok gönüllerimizin sultanı olan Abdül Hamid Handı. Okul yıllarımızda o zaman ki ecdadı kötüleme furyasından en çok nasibini alan adamdı. Öğretmenlerimizin(!) Kızıl Sultan yazan tarih kitaplarından bizim küçücük beyinlerimize zalim diye nakşetmeye çalıştıkları insandı! Bütün bu çabalara ve zorlamalara rağmen yüreğimizin kötü demeye kıyamadığı resmindeki babacan duruşuyla bağrımıza bastığımız babaydı. Çünkü bizim kültürümüzde peygamberler ümmetlerinin; sultanlar milletlerinin babalarıydı.
  
Sarayın kapısına vardığımızda kapıdaki bekçi, boşuna geldiğimizi, mühürlemenin başladığını, sarayın kapanmak üzere olduğunu söyledi. Bunun üzerine bir hayli üzüldük. İçimden,: “Biz buraya baba senin hatırın için geldik. Herkes Dolmabahçe, Topkapı Sarayı’nı gezerken biz senin hatıran için buradayız.” diye geçirdim. Bu arada içeriye doğru girmekte olan birisi bizlere mademki buralara kadar gelmişsiniz; mühürlemenin önü sıra dolaşın. En azından birazını dolaşmış olursunuz dedi. İçeridekilerin: “ Olur mu efendim?”  Uyarmalarına aldırmadan gezmemiz konusundaki cümlesini tekrarladı.  Hiç yoktan iyidir, diyerek iki odayı dolaşmanın tesellisiyle oradan ayrılacaktık ki;  İçimden: “ Baba hiç böyle olmadı? Biz senin zamanına yetişemedik, zalimlerce tahtan indirilişine dur diyemedik. Lakin seni onca kötülemelere rağmen sana olan sevgimizde hiç tereddüt etmedik. Tahtından indirilsen de gönül tahtımızdan indirilemedin. Senin anlatılan kerametlerin çocuk yüreklerimizin en güzel hikâyeleriydi. Evini bile doya doya gezemedik. Sen bizim babamız değil misin? Bize babamızın evini bile gezdirmiyorlar.”  serzenişinde bulundum.
Tam oradan ayrılmak üzereydik ki yetkili mesainin bitmesine, mühürlemenin tamamlanmış olmasına aldırmadı. İki rehber getirilmesi talimatını, mühürlerin sökülmesi emrini verdi. Bizlere dönerek, ”Babanızın evindeymişsiniz gibi çekinmeden doya doya gezin. Zaman sınırlaması yok. “
Rehberler eşliğinde iki saat doya doya yıldız Sarayı’nı dolaştık. Mutlu bir şekilde oradan ayrıldık. Biz babaya dirimizle sahip çıkmıştık. Lakin o bizlere ölüsüyle sahip çıkmıştı!
Dışarı çıktığımızda Fatih ÇELİKPAZU olayın farkına vardı. Bana dönerek; ben bu işten hiçbir şey anlamadım. Hadi diyelim adam bize acıdı. Buraya kadar gelmişken mühürlemenin önü sıra dolaşın dedi. Ama mühürleri söküp iki saat dolaşmamıza müsaade etmesini aklım ve hayalim almış değil? Bu işte bir bit yeniği var? Küsme ama arkadaşlar senin için bu adam mitçi diyorlardı. Demek ki doğru, yoksa mühürlerin açılması, mesainin bitmesine rağmen iki saat dolaşmamıza müsaade edilmesi, rehberlerin ve görevlilerin buna itiraz etmesi olacak iş değil, dedi! İçimden geçen konuşmaları ona mecburiyet karşısında anlatınca;  Ulu Sultan için “ Baba büyüksün “ dedi. Yıllar önce yaşamış olduğumuz bir olayı biz kadar Milletimiz açısından da önemli olduğunu düşünerek kendimi yazma mecburiyetinde hissettim.